kadının içindeki gözleyen ve gözlenen kişilikler





"Kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel çerçevelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu, kadının öz varlığının ikiye bölünmesi pahasına olmuştur. Kadın hiç durmadan kendini seyretmek zorundadır. Hemen hemen her zaman kendi imgesiyle birlikte dolaşır. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendisini gözlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona. Böylece kadın içindeki gözleyen ve gözlenen kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan ama birbirinden ayrı iki öğe olarak görmeye başlar.

 "Kadın olduğu ve yaptığı her şeyi gözlemek zorundadır. Erkeklere nasıl göründüğü, onun yaşamında başarı sayılan şey açısından son derece önemlidir. Kendi varlığını algılayışı, kendisi olarak bir başkası tarafından beğenilme duygusuyla tamamlanır. Erkekler kadınlara karşı belli bir tutum edinmeden önce onları gözlerler. Bu yüzden bir kadının erkeğe görünüşü, kendisine nasıl davranılacağını da belirler. Bu süreci bir ölçüde denetleyebilmek için kadın bunu kabul etmeli ve benimsemelidir. Kadın benliğinin gözleyici yanı, gözlenen yanını öylesine etkiler ki sonunda tüm benliğiyle başkalarından nasıl bir tutum beklediğini gösterir. Böylece kadının, bir eşi daha bulunmayan bu kendi kendini etkileme süreci onun kişiliğini oluşturur. Her kadının varlığı, kendi içinde nelere "izin verilip nelere verilemeyeceğini" düzenler. Eylemlerinin her biri - amacı ve dürtüsü ne olursa olsun – o kadının kendisine nasıl davranılmasını istediğini gösteren birer simgedir. Bunu şöyle yalınlaştırabiliriz: Erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler. Erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler. Bu durum, yalnız erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri değil, kadınların kendileriyle ilişkilerini de belirler. Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır. Böylece kadın kendisini bir nesneye - seyirlik bir şeye dönüştürmüş olur." [1]

Bu durumun ayırdına varan kadın çemberi kırmak için harekete geçmek zorundadır. Çünkü eylemsizlik, süreci sürekli kılar. Erkeğin gözündeki görünüşe göre belirlenegelen; kadınla kadın, erkekle kadın, toplumla kadın ilişkisi, kadının bu çift yönlü-gözleyen ve gözlenen- kişilikleri geliştirmesine neden olmuştur. Ancak kadın, cinsiyet kimliğinin ötesinde ve üzerinde bir bilinçle insan olma durumunu ve bu durumu ilişkin geliştirebileceği davranışları düşünürse, insan doğasının rağmen cinsiyet kimliğinin ve onun getirdiklerinin sınırlaması olmaksızın durumu kontrol edebilir. Kendisine rağmenmiş gibi görünen-mazlum olmadığını bilen ve mazlum görünen kadın- bu döngüde, farkında olmakla farkına varmak arasında tercih yaparak konumunu belirler. Farkında olup -karşılıklı çıkara dair-sürekliliği korumak ya da farkına varıp “nelere izin verilip nelere izin verilmeyeceğini” düzenleyerek.

Yazarın da belirttiği ancak ifade ettiği anlamın tersine; kendisine nasıl davranılmasını istediğini gösteren/anlatan davranışlarda bulunmakla işe başlar. Samimiyetin sahicilikten uzaklaştığı nokta da-ki uyanık zihin için ilk fark edilen budur- yazılı olmayan kurallar ve sınırlar kendini gösterir:

-İletişimi mecburiyet düzeyinde tut!
-Beden dili ile kapalı anlatımdan ziyade açık ifade biçimleriyle sözel olarak anlat.
-Muhatabının-ne ironik- anladığından ve doğru anladığından emin ol.
-Mahremiyet mesafesini koru: Bu mesafede başka bir bireyin varlığı, bireyin kesin denetimine tabidir. Beden etrafındaki yaklaşık 45 cm'lik mesafeyi kapsayan mahrem mesafe alanında, tüm duyusal ayrıntılar fark edilir, diğerlerinin koku ve vücut harareti algılanır, yabancıların varlığı, güvensizlik ve rahatsızlık yaratır.

Liste uzar. Tüm bunları uygulamak her an “neden ben korunmak zorundayım” sorusunu zihninde sürekli tekrar ederek hareket etmeyi zorunlu kıldığından sağlam bir sinir sistemi gerektirir. Diğer taraftan, zaten kazanılamayacak bir mücadeleye girmenin aptalca olduğuna kanaat getirerek maça çıkmamak da bir tercih olabilir. Bunu tercih edenler için “maruz kalan mağdur” en doğru ifadedir.

3 Temmuz 2009




[1] (*) Berger, John; Görme Biçimleri(Ways of Seeing), Metis Yayınları, 1995 sayfa 46-47.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Korkuyorum Senden

Eylül acı başlar